Borusan Sanat Galerisi
“Çifte Bela” - 9 Şubat - 31 Mart
Sergi kıratörün seçtiği ölüm ve kişilikleri konu alan 4 ayrı eserin bir araya getirilmesiyle oluşmuş.Galeri ufak olduğu için az sayıda esere yer verilmiş. Güvenlik iyi konumlandırılmış kameralarla sağlanıyor. Üst kata çıkış için kullanılan merdiven çok rahatsız edici şekilde küçük yapılmış. Halkla ilişkileri oldukça iyi, sergi ve sanatçılar hakkında yeterli bilgi alabiliyorsunuz. Galeri İstiklal Caddesi üzerinde olmasından dolayı konum açısından avantajlı. Ziyaretci sayısı günde ortalama 90 kişi , hafta sonları artıyor.
Girişte “Bayan Aşk, Otel Magdeburg” (1998) adlı eserle karşılaşıyorsunuz. Yanmış bir 6 m2’lik ahşap kulübe ve içindeki alışmalarından oluşuyor. Eser Susan Turcot adlı sanatçıya ait. Eserler beyaz zemin üzerine füzenle yapılmış soyut portreler. İnsanların bulundukları değişik ruh hallerini ve değişik kişiliklerini yansıtıyorlar. Aslında bu kişilikler birbirine benzerlikler göstermektedir. Kendi kimliğiyle veya benzerleriyle karşılaşmak için sanatçı düşsel bir ortam olan ve aslında ölümü ifade eden yanmış bir kulübe kullanır. Bu kulübe aradığı kişiliği bulabileceği ve onla aşk yaşayabileceği mistik bir ortamdır. Böylece bütün olarak yaşam ve ölüm, aşk ve karanlık, özdeşlik ve başkalık karşıtlarında eserini oluşturur.
Girişteki ilk eserin arkasındaki boşlukta Maria Marshall adlı bir sanatçının “When I grow up I want to be cooker” (1999) adlı eseri sergilenmekte.Filmdeki çocuk sanatçının kendi oğlu ve sigara içiyor , bu bilgisayar ile hazırlanmış yaklaşık 7 saniyelik bir video filmi. Film oldukça iyi yapılmış çocuğun gerçekten sigara içtiğini zannediyorsunuz. Doğanın çocukları fiziksel anlamda benzer yarattığı gerçeğinin yanında ihtiraslı ve mistik duygularla da çocukların benzeşebileceğini anlatmaya çalışmış. Çocuk kendi içindeki kimlik çatışması sırasında çevresinin de etkisiyle bir anda çevresindeki en güçlü olanı taklit etmeye başlar ve birey özelliğini kazanır. Çocuklar birer ayna gibi büyüklerini taklit ederler ama diğer taraftan çocuk olmanın masumiyetlerini devam ettirerek kendi içlerinde kişilik savaşı verirler.
İkinci kata çıkınca Mathilde ter Heijne ait ve “İntihar Bombası” (2000) ismini taşıyan eserle karşılaşıyorsunuz. Bu eser üç parçadan oluşuyor. Bir tanesi bir video film, diğeri mumyadan çok detaylı yapılmış iki kadın figürü ve üçüncüsü ise bu video filmden alınmış bir karenin değişik şekilde boyanarak meydana getirilmiş bir resim çalışması. Mumyadan kadın figürleri gerçekten çok canlı duruyorlar. Figürler birbirinin aynısı ve tek farkları boyutları ve kıyafetleri.İki yakın arkadaşı temsil ediyorlar. Bu eserin adı “Seçilmiş İki Kişi”. Burada tıpa tıp birbirine benzeyen iki figür kendi ve çifte olma ve öteki özdeşlik ve çifte olmanın birbirinden ayırt edilemediğini betimliyor. “İntihar Bombası” adlı video filminde ise intihar eden kişilerin yaşadıkları kimlik çatışmalarında kişiliklerini bölemedikleri ve bu yüzden onu yok etmeye çalıştıklarını anlatıyor. Burada bahsedilen aşk ve umutsuzluk yüzünden gerçeleşen intiharlar değil,kişinin siyasi görüş, din gibi konularada yaşadığı bölünmelerle oluşan intiharlar. Burada anlatılan kişinin yaşadığı kimlik çatışmasına karşı intiharı çözüm olarak görmesi.
AKM
İbrahim Balaban
Resim sergisi
1921 Bursa Seçköy doğumlu olan İbrahim Balaban gençliğinde yaşadığı köyde devamlı doğayı,insanları çizerek resim hayatına başlamış ,sosyalist görüşlü sanatçı düşüncelerinden dolayı düştüğü hapisanede eskizlerini gören bir ressam arkadaşı tarafından teşvik edilmiş.Sanatçı Nazım Hikmet’ten büyük ölçüde etkilenmiş ve onun çok sayıda portresini çalışmış.Hapisanede iken binlerce çalışma yapıyor fakat bunların çoğunu atıyor.Hiçbir resim eğitimi almıyor ,devamlı çalışarak kendini geliştirmiş.Bu sergide 1941’den beri yaptığı eserler yer alıyor. Eserlerinin çoğunda köy insanını iyi bir şekilde gözlemleyerek doğayla beraber resim etmiş.Eserlerinde köy insanın mücadelesini,hüznünü,aşkını,annenin çocuğuna karşı sevgi ve özverisini görmek mümkün.Eserlerde fiziksel hareket yoğun durağanlık yok.Figürler basit ,ifadeler genellikle yüzde toplanmış.Eserlerinde köy insanını anlatırken bu insanların sefaletini eleştiren bir hava var; çizdiği zayıf kemikleri görünen hayvanlar bunu tamamlıyor.İnsanlar yorgun fakat mutsuz ve karamsar değiller,durağan bir hayatları var. Arka fonlarda genelde tarlaları ve başakları görmek mümkün.Sergi iki bölümden oluşuyor; kara kalem eskizler ve yağlı boya eserler. Karakalem eserlerin sayısı daha fazla. Karakalem çalışmalarda desenden çok konturların hakim olduğu kendine has bir tarzı var. Araştırma çizgileri kullanmamış ve çizgiler tek hareketle yapılmış ve kesintisiz. Yağlı boya eserlerinde canlı renkler kullanmış, ışığı iyi kullanarak dikkati istediği noktaya yoğunlaştırmış.
Salon iki bölümden oluşuyor;birinci bölümde sanatçının karakalem çalışmaları ağırklıkta,ikinci bölümde ise yağlı boya eserleri bulunuyor.Işıklandırma ilk bölümde kötü , bunlar sergi salonuna ait, yani her sergiye özel değiller. Açılışta 1000 civarında ziyaretçi gelmiş, ortalama hafta içi 300, hafta sonu ise 500-600 arası ziyaretçisi oluyor. Tatım amacıyla gazetelere reklam verilmiş ve basın bülteni gönderilmiş. Güvenlik sürekli sergide dolaşan görevlilerce sağlanıyor. Sergi hakkında bilgi alabilmeniz için girişte danışma bölümü var,ayrıca sanatcı sergiye geliyor.Bizde kendisiyle konuşma fırsatı bulduk ve eserleri hakkında bilgi aldık,bize düşüncelerini şu şekilde açıkladı:
• Ata göre insan değil,insana göre at çiziyorum,
• Sanat yaşantının iz düşümüdür,
• Ben insanı santimetrelik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum,
• Ben boyaları açık – koyu, leke endişesiyle değil, figürlerimin özünde çakmaklaşan ışığı yakmak için kullanıyorum,
• Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.
Aksanat
Rasin Arsebük
Resim Sergisi, 22 Şubat – 24 Mart 2001
“...Benzetide yüzün ardındaki insanı bulmak pek olası değildir, o bir anlık yaşantının saptanması, oysa portre ise bir yaşam öyküsüdür....”
Rasin
1923 İstanbul doğumlu olan sanatçının ailesi çok eski bir İstanbullu . Sanatçı Galatasaray lisesi mezunu daha sonra Anadolu üniversitesi hukuk bölümünü birincilikle bitirmiş. Resimle ilk kez yüksek lisans için gittiği fransada tanışıyor.Daha sonra Türkiye’ye dönüp 3 yıl avukatlık yapmış ve fransaya tekrar giderek burada 5 yıl boyunca resim eğitimi alarak avukatlığı bırakıp ressam olmaya karar verimiş. Aldığı eğitimden sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapıyor.Önemli başarıları 1980 yılında papa 2. Jean Paul’ün portresini yapması için çağrılması ve 1986’da dünya barış yılına itafen yaptığı resmin sergilenip dünya çapında tanınmasıdır.Sanatçı temel olarak üç konu benimsemiş :insan,hayvan ve doğa.Balık ve papağan figürleri ile portreler çoğunlukta. Eserler tuval üzerine akrilik boya ile yapılmış. Portre çalışmalarında zeminde hiç renk kullanmamış. Portreleride kendine özgü bir tarzı var, figürler zayıf uzun saçlı,özelikle büyük ve canlı gözler dikkat çekiyor. Sanatçı gözlere önem vermesini insanlar arasında ilk ve en önemli iletişimin gözlerde başladığını söyleyerek açıklıyor.Sanatçı insan yüzünün insanın hayatının yansıması olduğuna inanıyor.Sanatçı portrelerinde siyah ağırlıklı soluk renkler kullanırken doğa figürlerinde canlı renkler kullanmış.Doğal figürlerin kullanıldığı birkaç soyut tablosu var,bu tablolar canlı renkleri ve kurgusuyla sanatçının düşsel gücünün derinliğini gösteriyor. İki esrinde at figürü çalışmış,bunlardan bir tanesi Mustafa Kemal’in Atı adında; 1990 yılında yapmış ve 1 yıl kadar sürmüş ,oldukça dikkat çeken bir eser.Bunların dışında sergide sanatçının Melih Cevdet Anday’ın şiirlerine itafen yapmış olduğu karakalem çalışmaları bulunuyor, bu eserlerde gene insan yüzü işlenmiş fakat oldukça soyut bir şekilde.
Aksanat galerisi İstiklal Caddesinin girişinde olması nedeniyle avantajlı bir yerde. Uzun bir koridordan geçip sergi salonlarının bulunduğu üst kata çıkıyorsunuz. Salonlar gayet geniş ve aydınlatma iyi yapılmış. Aydınlatma sergi görevlisi tarafından özel olarak yapılıyor , aydınlatmanın yöntemini sorduğumuzda görevli bunun zamanla öğrenilen tecrübe işi olduğunu söyledi.Sarı veya beyaz ışık kullanımı ,ışığın yakınlığı uzaklığı ve miktarı, ışığın resimde nereye odaklanacağı kıriterlerinden bahsetti. Salonda devamlı bilgi alabileceğiniz bir görevli bulunmakta. Resimlerin yerleşimi sanatçı tarafından organize edilmiş.Sergide sanatçının daha önceden satılmış ve istek üzerine getirilmiş eserleri ile satılmakta olan eserleri var. 7 milyara kadar eser var ve beş adet satış yapılmış.Tanıtım olarak basın bülteni yayınlamışlar, açılışta TRT, NTV gibi kanallar çekim yapmış . Açılış için 3000 davetiye basılmış. Sergiyi günde ortalama 100 kişi geziyor. Özellikle hafta sonu en yoğun olduğu günler.Görevli sanatçının oldukça mütevazi bir kişiliğe sahip olduğundan sergiye çok az geldiğini ve geldiğinde de çok az durduğunu belirtti.
Yapı Kredi Kültür ve Sanat
Metin Eloğlu
“Kuşla Gelen Kartlar”
Resim Sergisi – 23 Şubat, 24 Mart 2001
“posta kartları boyardı,biraz eşe dosta yollamak , vermek,birazda satıp üç beş kuruş kazanmak için sanırım.nasıl satardı, nerelere dağıtırdı bilmiyorum.Karton kartlar üzerine oldukça kalın yağlı boyayla yapılmış ,kimi zaman figürlü ama genellikle soyut resimlerdi bunlar.Sıvamalar,leke istifleri,çok katlı boya içersinden kazımayla çıkartılmış biçimler...Deneyen bilir soyutun asıl tadı küçük yüzeylerden alınır; küçücük fırçalarla, bıçaklarla, büyük alanlarda at koşturur gibi çalışır ressam.Ufacık parmak hareketiyle duvar yüzlerine hakim olursanki.Buna karşılık tehlikelidir de küçük yüzey; yine ufacık bir hareketle,elin hafif bir kaymasıyla bir daha geri gelmemecesine yitip gidebilir büyü”
(Samih Rıfat, Metin Eloğlu için kartpostal arkası on metin)
1923 Çamlıca doğumlu olan sanatçı,1985 yılında vefat etmiş ve aslen şair. Sergide sanatçının kendi yazdığı şiirlere fon olması için kartpostal olarak yaptığı eserler sergilenmekte. Karton üzerine yağlı boya ile yapılan eserlerde doğal figürler kullanılmış ve soyut bir yaklaşım var.Soyutluk kimi zaman figürlerle kimi zaman renklerin farklı kullanımı ile sağlanmış. Genelde ana renkler kullanılmış. Eserlerinde sarı, turuncu, mor ve mavi ağırlıkta olan renkler. Eser bütününde çok hareketli ama bazı noktalardaki sert geçişler sanki durağanlık katıyor veya en azında dikkati biranda dağıtabiliyor. Deniz yani su temalı eserleri de bulunuyor ve gene bunlarda soyut çalışmalar.
Sergide 60 kadar eser bulunmakta.Eserler 150 milyon Lira civarında . Aydınlatmada fazla ışık kullanılmış.Ortam daha loş bırakılıp ışık eserlere odaklanıp küçük olan eserlerin daha fazla vurgulanması sağlanabilirdi. Sergi düzenlemesi görevlilerce yapılmış. Güvenlik olarak binaya girişte dedektörden geçiyorsunuz ve salonda kameralar bulunmakta.Güvenliğe gösterilen ilgiyi halkla ilişkilerde göremiyorsunuz sokaktan geçen adama sorsanız sergi hakkında daha fazla bilgi almanız olası.Salonlar oldukça geniş ve yerleşim genel olarak iyi.
AKM
Rasim Ahmet Veli ve İlder Ahmet Veli
Resim sergisi
Kardeş olan bu iki Azeri sanatçılar kendi halkının yaşantısını, özlemini dile getirmişler. Ahşap mekanlar, kasabalar, köyler, taşra evleri ana temalardan bazıları. Bu çalışmalarda Rasim Ahmet Veli daha soyut ve karmaşık eserler sergiliyor. Karamsar, sert ve bol kontrastlı kadınsı figürler yoğunlukta. Genel olarak ikisinde de aslında geçmişe özlem var. Özellikle İlder Ahmet Veli ışık ve gölge oyunlarıyla mekanlarda zemin şekil ilişkileri ile bütün bir anlamsallık peşinde. Gölgeler çok etkili ve gerçekçi. Mekanda leke gibi kalan insanlar var. Doğal renklerle günün farklı saatlerinde değişen ışık ve açıları kullanmış. Bazıları düşsel şeyler, belki de onun cenneti. Mevsimleri incelemiş. Tek tek bitkileri çalışmış; mantar, kır çiçekleri gibi.
AKM yer olarak merkezde bir yerde de olsa İstiklal Caddesindeki galeriler kadar avantajlı değil . Salonları oldukça geniş fakat aydınlatma iyi değil. Yer olarak da galeriler arasında en merkezde.
Galerist
“Aykırı İşler”
“Her aykırı işin ardında aykırı bir insan , yada aykırı bir yaşam anı vardır...”
“...Önemli sanat yapıtları, her zaman veri dediğimiz şeyleri, varoluşumuz hakkındaki bildiklerimizi yeniden keşfetmemizin , onlara yaklaşmamızın yoludurlar-bir tekrar yoğunlaşmayı sağlarlar...ve zamanın verilerin üzerinde oluşturduğ tülleri yırtıp atarlar... ”
Francis Bacon
Birçok sanatçının eserinin toplandığı sergideki yapıtlar organizatör Haşim Nur Gürel ve Levent Çalıkoğlu’nun seçimlerinden oluşuyor.Sergide resim , tabak üzerine çalışmalar, boyanmış dergi gibi alanlarda eserler bulunmakta. Serginin ilanı veya reklamları yapılmamış. Galeri bir apartman dairesi yani yoldan geçen insana hitap etmiyor.Zaten galeri sahibi amaçlarının ticari olduğunu hedef kitlenin ise bilinçli ve yüksek sınıf insanlar olduğunu belirtti; galerinin yeri bu türden insanların bulunduğu bir semt olduğundan amaca uygun.Günde ortalama ziyaretçi sayısı 35-40 civarı.Güvenlik olarak girişte kamera kullanılmış,genel bir alarm sistemi var.Ayrıca eserleri sigortası var.
Apel Galeri
Şirin İskit
Sanatçının sergide 11 tane akrilik ile yaptığı eser var.Eserlerinde geometrik figürler ağırlıkta fakat figürlerde doğadan esinlenilmiş dokulara rastlıyorsunuz. Eserler tamamen canlı renklerle oluşturulmuş.Çalışmalar oldukça hareketli ,sanatçının eserlerinde yaşama sevincini ,umudu görebiliyorsunuz. Diğer bölümlerde daha önceki sergilerden kalmış eserler bulunmakta. Porselenden eserler, kurşundan kuş figürleri ,kraft kağıdından ustaca bir şekilde yapılmış insan figürlü koltuklar daha önceki sanatçıların eserleri...
Galerinin yeri oldukça kötü ,bulmakta zorluk çekiyorsunuz.Galeri halkla ilişkileri çok iyi. .Sanatçı oldukça sıcak bir şekilde bizimle ilgilendi. Gün ışığı aydınlatmayı biraz olumsuz etkiliyor. Aydınlatma ve eserlerin sergi içindeki yerleşimi sanatçı ile galerinin ortak çalışması sonucunda yapılmış..
Galeri NEV
Elvan Alpay
1968 İstanbul doğumlu sanatçı Mimar Sinan Üniversitesi mezunu .Sanatçı üç boyutlu eserle çalışmayı tercih ediyor.Gezdiğimiz sergi sanatçının ağırlıklı olarak polyesterden yaptığı eserlerden oluşuyor,daha önceki metal çalışmalarından örnekler de görmek mümkün.Sanatçı önce kalıplar hazırlıyor, daha sonra erimiş haldeki polyesteri bu kalıplara boşaltıp içersine çeşitli figürler ekliyor. Figürlerde oldukça basit bir yaklaşım var muz, karpuz gibi öğelerden oluşuyor. Sanatçı bu yöntemi geliştirmek için 6-7 ay kadar çalışmış. İlk başta polyester yerine yumuşak silikon düşünmüş ama pahalı olduğu ve az bulunduğu için vazgeçmiş. Bütün bunları kendi atölyesinde yapıyor.Metal işlerindeki hançerleri ustalara döktürmüş.Bu hançerler kendi yumuşak yapısıyla bir çatışma gösteriyor. Sanatçı çağdaş sanatta yapılmamışı arıyor ve kendini tekrarlamıyor. Kaygısı yok ve cesur.
Galeri basık bir yerde,fakat bu civardaki galeriler zaten yoldan geçen adamdan çok daha nitelikli ve galerinin yerini bilen bir kesime hitap ediyor. Eserlerin fiyatları 4-5 milyar arasında değişiyor.Sergi ekonomik krizden etkilenmiş ,serginin ikinci haftası olmasına rağmen satış yok.Ziyaretçi sayısı günde ortalama 20-25 kişi . Eserlerin yerleşimi ve lokal aydınlatması sanatçının denetiminde yapılmış. Güvenlik önlemi olarak kameralar kullanılmış. Tanıtım amacıyla basına bültenler ile haber veriyorlar.Ayrıca çeşitli televizyon kanalları gelip çekimler yapmış.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder